Kutsal yaşam gücü, bereket, hayat verici, mübareklik, canlılık gibi anlamları vardır. Yiğitler kut sayesinde ölümden kurtulur veya yaşama döner. Bu güç Tanrı’dan kaynaklanır. Tanrı bu gücü geri çekerse kağanlar tahtı ve yaşamlarını yitirirler. Padişahların ve soylarının kanı kutlu sayıldığından, hanedandan birisi idam edileceği zaman boynu kılıçla vurulmaz, yay kirişiyle boğularak öldürülür. İnsanın kutu doğmadan önce gökyüzünde yer alır. Şarap gibi akıcı, su gibi durudur.
Kut, Orta Asya'daki şamanist, göçebe Altay uluslarında "yaşam gücü" anlamına gelen bir kelimedir. Çağdaş Türkiye Türkçesinde kut şu anlamlarda kullanılmaktadır:
- 1. Devlet idaresinde güç, yaratıcılık ve yetki bakımından sahip olunan üstün güç.
- 2. Mutluluk.
- 3. İlahi bir kaynaktan gelen rahmet, bereket.
Jean-Poul Roux "Altay Türklerinde Ölüm" adlı eserinde kut kavramına çok geniş yer vermiş olup, bu kitabında kutu şu şekilde izah etmektedir;
- Akışkan, jelatine benzer bir madde,
- Zihin, ruh, hayati güç,
- Şans, talih, uğur,
- Sürüleri koruyan bir muska ya da nazarlık.
Eski Orta Asya Türk ve Moğol inanışlarına göre yaşam kaynağını Göktanrı'dan alır. Yiğitler Tanrı'nın kendilerine inayet ettiği; kut sayesinde ölümlerden kurtulur ve başarıdan başarıya koşarlar. Beyler ve kağanlar kutsanmıştır, yani kut sahibidir. Ancak doğuştan itibaren kut sahibi olabilmek için çeşitli ritüeller gerekir. Tanrı'nın kutu geri çekmesi kağanın tahtını ve yaşamını yitirmesi anlamını taşır. Bunun için eski Altay inanışlarına göre Tanrı'dan kut dilenir. Örneğin, ilk Türk eserlerinden Irk Bitig'de;Tanrı tarafından kutu alınan bir savaşçının, Göktanrı'ya yakarışı ve eski gücünü yeniden kazanması anlatılır. Kutun değişik türleri vardır.
- Bor Kut: Cisimleşmiş kuttur. Bir nesneyi temsil eden onun küçük bir modeli gibidir. Yer ruhudur.
- İye Kut: Bir varlığı koruyan ruhsal enerjidir ve tamamen soyuttur. Ana ruhtur.
- Sal Kut: Hareketli kuttur. Rüzgar gibi esebilir. Hava ruhudur.
Bu inancın Sahalardaki adı Kut-Sür İteğele (Kut-Sür İnancı) veya Tañara Üöreteğe (Tanrı Öğretisi)'dir. Sahaların günlük yaşamlarında bu inancının izlerini her zaman görmek mümkündür. Kut, bütün canlı varlıkların ruhu ve yaşam enerjisidir. Kut üç unsurdan oluşmuştur. Bor kut (toprak-can), Salgın kut (hava-can) ve İye kut (ana-can). Bazı saha efsanelerine göre kut Ürüñ Ayı Toyontarafından verilmektedir. Bunu ilahe Ayıhıt insanlara getirmektedir (ulaştırmaktadır). Bazı kikâye ve masallarda Ağa kut (baba-can) ve Sür kut (hayat-can) ifadelerine de rastlanmaktadır.
Abdülkadir İnan'ın aktardığı bilgilere göre, kutun bedenden ayrılması ile ölüm gerçekleşmez ama kişide var olan kutsallık ortadan kalkar, o kişi sıradanlaşır. Kut, insan için kesinlikle bir güç ve uzun ömür kaynağıdır. Birey onsuz hayatını çok da fazla uzun sürdüremez. Ancak tin bedenden ayrıldığı vakit, kişinin ölümü hemen gerçekleşmiş olur.
ALTAYLARDA KUT
Eski Türklerde öldükten sonra göğe çıkılacağı inancı hakimdir. Bununla birlikte başlıca ikametgahı gökte olan insan ruhları, bir dağda mensup olduğu boyun ilk yerinde evinin çevresinde,bozkırda gezebilir. Ruh, mezarda boyun atalarını temsil eden ongunlarda, öldürülen düşman yansıtan balbal taşlarında ve boyun bayrağında (tuğ) barınabilir. Bu biçimde ruhun dünyaya dönüşü mümkündür. Ayrıca ölen kişinin öldürdüğü hayvanların ve insanların öteki dünyada ona hizmet edeceğine inanılır. Bu yüzden hayvanları ile birlikte gömülür. Her öldürdüğü düşman içinse taş (bal-bal) dikilir. Hayvanları öldürmek bu yüzden kurallarına uygun bir biçimde yapılmak zorundadır. Hayvanın iskeleti korunmak zorundadır ve kanı -yani "Yaşam gücü" sayılan kutu- akıtılmamalıdır. Moğol Kağanı Cengiz Han Büyük Yasası; kan akıtılmadan öldürme biçimini şöyle açıklar: Bir hayvan kesilirken bacakları bağlanmalı, karnı açılmalı ve ölünceye kadar kalbi elle sıkılmalıdır". Altay kavimlerince (Türkler, Moğollar...) böyle olursa hayvanın yeniden dünyaya geleceğine inanılır. Nitekim Osmanlı'da da bu eski Türk geleneği vardır. Padişahların kardeşlerini öldürmesi bir gelenektir. Ama öldürme biçimi eski adetlere uygun yapılır. Kanı yani kutu (Yaşam Gücü) akıtılmadan yay kirişiyle veya kayışla boğulur. Günümüzde bu kelime uğur, şans anlamında kullanılmaktadır. Kutsamak, kutlamak... gibi bereket ve esenlik bildiren kelimeler kut- kökünden türetilmiştir.
DEVLET GELENEĞİNDE KUT
Kut inancı, Türk devletlerinde başta olan insanların, kendilerine bu görevin Allah tarafından verilmiş olduğuna inanması. Osmanlı padişahlarında da bu inanç görülür ve yazdıkları fermanlarda Zillullah unvanını da kullanırlardı. Zamanla bu inanç halk tarafından da benimsenmişdir. Bu inançın etkisiyle padişahlar katledilirken kanları akıtılmaz genellikle kendi yaylarının ipi ile boğulurlardı.
Herhangi bir kişinin yönetici olmayı hak etmesi için Tanrı’nın ona “kut” vermesi gerekir. Türk yönetim felsefesinde “Göktengri” den gelen “kut”, yöneticilerin yönetmiş oldukları toplum üzerinde âdil bir yönetim tarzını ortaya koymaları için vermiş olduğu “geçici” bir yönetim yetkisidir. Başarılı olmayan, sorunları çözemeyen kağan Tanrı tarafından kendine verilmiş olan “kutu” kaybetmiş sayılır. “Kutu” alınmış olan kağanının Türk Milletini yönetme hakkı yoktur. Kağanın almış olduğu “kut”, onun sezebilme, hissedebilme, anlayabilme, kavrayabilme ve toplumu yönetebilme yeteneğini canlı tutar. “Kut”un hakkını vermenin temel ölçüsü ise kağanın “bilgeliğidir”.
Türk yönetim tarihinde kağan ve hükümdarlarının kullandığı ad ve unvanları kut anlayışı ile bağlantıları bakımından önemlidir. Meselâ, Türk tarihinin önemli liderlerinden Mete’nin unvanları; “Tanrı-kut” ve “İdi-kut”; Göktürk kağanının unvanı ise “Kutlug Beg”dir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder